Dewran, dünyanın en eski yerleşimlerinden olan ve pek çok kültürün katkıda bulunduğu Anadolu topraklarının kültürel mirasının önemli bir parçası olarak günümüze kalmış Alevi kültürü ekseninde dönerek,

bu kadim kültüre ait semah, lokma, dua, cenaze gibi ritüelleri konu alarak yerel halkın doğaya, yemeğe, emeğe, müziğe ve ölüme yaklaşımlarını aktaran enstrümental bir belgesel projesidir.

Belgesel, gün döngüsünün başlangıcı olan güneşin doğuşuyla başlıyor. Birçok eski yerel kültürde olduğu gibi Alevi kültüründe de güneş kutsaldır. Güneşe dualar edilir, türküler söylenir. Günün başlamasıyla birlikte hareketlilik de başlıyor. Yaylada çobanlar, sürüler güne başlar, köyde işbaşı yapılır, yeni günün tohumları atılır toprağa…
Semah, dairesel müzik ve vücut hareketlerini içeren bir evrenle bütünleşme pratiğidir, bir ibadet şeklidir. Semah müziğinin şekli, seyrinde ritim değiştirir. Yavaş başlar ve belli bir noktaya geldiğinde hızlanır. Tıpkı gün doğumuyla birlikte hareketlerine başlayan yerel halk gibi.

”Beni birkaç şekle nakl etti Hallak
Külli şeye kadir Feyyaz-ı Mutlak
Kaç kez kase oldum kaç kere bardak
Kaç yoğruldum kaç kırıldım kim bilir”

-AŞIK GÜFANİ

“Bütün evren semah döner, 

Aşkından güneşler yanar” 

(Aşık Hüdai)

Günler, aylar, mevsimler, zaman boyutu döngüseldir. Su, ateş, hava, toprak, döngüsel bir biçimde birbirlerine karışırlar. İnsan olarak yaşam döngümüz, makrodan mikroya iç içe gelmiş sayısız ekosistem ile bağlantılı bir şekilde gerçekleşir. Gezegenler, yıldızlar, galaksiler döngüsel hareketin içerisindeki akışlarına durmaksızın devam ederler. 

İnsan ise varoluşundan beri bu döngüselliğin içerisinde kendi kültürünü, kültürel ekosistemlerini oluşturmuş, doğadaki döngüselliği ortaya çıkardığı kültürel ürünlerle farklı şekillerde ifade etmiştir. Döngüsel akış, bir yandan insanın doğa ilişkisindeki uyumlanma sürecinde ortaya çıkan ritüeller, ibadetler aracılığıyla kendisini ifade ederken, öte yandan maddi ihtiyaçlara yönelik dünyevi hayat içerisindeki hareket yine doğanın döngüselliği içerisinde benzer formu kazanır.

Anadolu kültürü, binlerce yıllık bir kültür mirasına sahiptir. Bu miras, insanlık tarihinin kolektif hafızasının derinlerinden gelen yaklaşımların özünü taşır. Uzun dönemdir bu topraklarda var olan topluluklar bu özün günümüzdeki taşıyıcısı konumundadırlar. Özellikle modern dönemlerde yaşanan kültür erozyonuna, bölgede dinmeyen siyasal, ekonomik olaylara ve savaşlara karşın, kültürel özü müzik ve şiir yoluyla taşıyan aşıklar, ozanlar, ibadetin ve inancın taşıyıcıları dedeler, kırsal bölgede doğadan kopmadan yaşayan köylüler, çobanlar, lokmaları, aş kültürünü devam ettiren analar, cenazelerde alanı tutan ağıtçı nineler ile kültür kendi döngüsüne devam etmektedir. 

Döngü, Anadolu topraklarının en önemli kültürlerinden bir tanesine, ustadan talebeye sözlü kültür anlatımıyla binlerce yıldır kendisini devam ettiren Alevi kültürüne ait bölgelerdeki doğayı, yerleşimleri, insanların yaşantılarını, aşıkların müziklerini, sazı, lokma yemeğini, doğuşu, ölümü, emeği, tarlayı, hasadı, bitkileri, hayvanları birbirine ahenk içindeki döngüsel enstantanelerle aktarır. 

Belgesel, gün döngüsünün başlangıcı olan gün doğumu ile başlar. Alevi kültürüne, pek çok kadim yerel kültürde olduğu gibi güneş kutsaldır. Güneşe dua edilir, türküler yakılır. Günün başlaması ile birlikte hareket de başlar. Yaylalarda çobanlar ve sürüler güne başlar, köyde insanlar işe koyulur, toprağa yeni günün tohumları ekilir. 

Semah döngüsel müzik ve beden hareketlerini içeren bir evrenle birlik pratiğidir, ibadet şeklidir. Semah müziğinin formu, gidişatı içerisinde ritim değiştirir. Semah ağır başlar, bir yere gelindiğinde ise hızlanır. Doğada günün doğuşu ile hareketine başlayan insanlar için de gün hazırlıkla başlar, gün içerisinde ise hareket giderek yoğunlaşır. 

Gün ortasına doğru hızlanan hareket içerisinde yapılan işleri yoğunlaştırır. Ocaklar yanar, temizlikler yapılır, lokma için kesilen kurbanlar ocakta kavrulmaya başlar, cemevlerine gelen insanlar sofralarını kurar, ziyaret yerlerinde ibadetler gerçekleştirilir. Saz ustası ahşabını işler, odunu tekneye, tekneyi saza dönüştürmek için el ile hünerini gösterir. Tarlada çalışanlar çapa yapar, bahçesindekiler bahçeyi işler, halk emek ile kendi hayatını işler. 

Bu sırada paralelde derelerde akan su akmaya, kuşlar semada uçmaya, bitkiler rüzgar ile savrulmaya devam etmektedir. Koyunlar, yaylada döngüsel hareket ile dönmekte, balıklar su içinde semah etmektedir.  Semah sırasında yapılan “hizmet” adı verilen bazı ritüeller, tüm bu gün içerisinde yaşananları temsil eden doneler içermektedir. Yakın planla elde edilen bazı doğal örüntülerin birbiriyle paralelliği ortaya çıkar. Belgesel, tüm bunları birbirine ahenk içerisinde aktarır. 

Tarladan çıkanlar hasat edilir, hasatlar ile farklı yemekler yapılır. Ağaçtan gelen erik, pekmeze, buğdaydan gelen un tarhanaya dönüşür. Bu dönüşüm maddenin, topraktan gelenin el ile işlenerek elde edilenin döngüsüdür. 

Lokmalar, aşlar, dağıtılır, ibadetler, ziyaretler yemek ile taçlandırılır. Semah dara gelir. Sazı yapan usta durulur, sazını çalmaya koyulur. İnsanlar köy içerisinde topluca hareket eder. 

Mezarlıkta, türbelerde atalar, pirler ziyaret edilmektedir. Ağıtlar yakılır, mezarlar temizlenir. Cenaze ritüeline geçilir. Semah ağırlaşır. Mezarlık başında insanlar atalarını anarlar, ağıtlarını yakarlar. Bir dede, mezarda, o mezarda yatanın ağıtını saz ile okur. Yaşlı nine evinde, gidenlerin anısına ağıt okur. 

Gün, yerini geceye bırakmaya hazırlanır. Çobanlar sürüleri ile ahıra dönmekte, çiftçi tarlasından dönmekte, köylü evine dönmekte, akşam hazırlıklıkları tamamlanmaktadır. Güneş ağır ağır kaybolurken kendisini geceye doğru bırakır. 

Gün batarken, iç mekanda mum ışığında hayat müzik ile devam etmektedir. Destan okunmakta, sazlar çalınmakta, deyişler söylenmektedir. Semah yavaşça son bulur. Gün batar ve gün döngüsü yerine yenisini bırakmak üzere devr-i daim eder. 

Çocukluğumun en güzel zamanlarından bazıları, dedemle Varto’daki köyümüzde geçirdiğim zamanlardı. Köyüme, en son yirmi yıl önce gitmiş olmama rağmen bölgede bazı yerlerin hala bende canlı olan anısına geri dönmek ve o bölgeleri yeniden görmek bir yana, küçüklüğümden beri içinde olduğum alevi müziği, semah ve deyişlerle yeniden ilgilenerek elektronik müzik içerisinde kullanmaya başlamam; henüz bilinmeyen türküleri, derlenmemiş müzikleri kayıt altına alma isteğim; tam da tüm bunları nasıl bir araya getiririm derken Alevi inancı, ritüelleri ve müziği ile ilgilenen ve o bölgeye seyahat etmek üzere olan Öktem ile bir araya gelerek konu üzerinde heyecanlı paylaşımlarımız… Bu belgeselin tohumları böylece atılmış oldu. Öktem ile birlikte belgesel niyetlerini koyduğumuz dönemden çekimin başlaması arasında geçen bir seneyi aşkın zamanda projeye koordinatör olan Ali’nin konuyla ilgili sıkı çalışması ile konu üzerinde uzman akademisyenlere, bilirkişilere ulaştık. Henüz belgesel projesi fikir aşamasındayken ve Öktem’le ikimiz bu durumu henüz birbirimizle dahi paylaşmamışken, bir şekilde aktarımımızın “enstrümental ya da sessiz bir belgesel” olması ile ilgili hem fikirdik. Her ne kadar sözsel anlatım yapmayacak olsak da, proje öncesinde bize danışmanlık yapan akademisyenler ve konularında uzmanlar ile yaptığımız toplantılarda özellikle dikkat etmemiz gereken kavramsal alanların üzerinden geçtik.

Çekim esnasında ise kaçınılmaz gerçekliklerle karşılaştık. Anlamı “dans eden köy” olan ve kendi dilimizde Rakkasan olarak geçen ancak buna rağmen İçmeler olarak ismi değiştirilen köyümde eskisi gibi kalabalık halaylar, iş yaparken türkü tutanlar kalmamıştı. Yazın sürüleriyle Bingöl dağlarındaki yaylalarda yaşayan göçebe aşiretlerin çobanların peşine çekim için yaylalara çıktık, bu çobanlar arasında eskiden kaval çalanlar, türkü tutanlar olurmuş ancak günümüzde bu çobanları bulmak olanaksızdı. Günümüz koşullarına eskiye ait olan ritüelleri, müziği bulmak iyiden iyiye zorlaşmıştı. Bu değişimlere rağmen aynı kalan şeyler de vardı. Ko zirvesinde büyülü görünen güneşin doğuşu, bu toprakların üzerinden geçen tüm o insanların, hikayelerin, ritüellerin varlığını görünmeden de olsa bir şekilde içimize aktaran o değerli hissiyatı oradaydı. Biz, bu belgesel ile, işte o hissiyatı arıyor, sazın tınısıyla bütünleşen deyişlerde edilen sözlerin koruduğu, evrensel insan değerlerinin ve onu etkileyen coğrafi alanların bugüne bıraktıklarının izini sürüyoruz.

Burada ele almaya çalıştığımız kültürel uygulamalar içerisinden müzik ile, ağıt ile, destan ile, hayatı kazanmak adına yapılan emek ve uğraş ile, topraktan elde edilen ile, lokma ve aş ile yapılan uygulamalardan günümüze kalanlar. Belgeselde özellikle, tabiatın insanlı ve insansız görüntüleri, sesleri ile kültürel eksendeki uygulamaların benzerlikleri ve paralelliklerini göstermeyi özellikle değerli buluyoruz. Çekimler boyunca biriktirdiğimiz görüntüleri ve bize kalan deneyimleri sağalttığımızda ve en soyut haliyle olan döngüler ile tekrar eden devir, çark yani dewran karşımıza çıkıyor. Bu durmadan devreden çark, çizgisel görünen zamana rağmen dairesel ilerleyen, deviri ve döngüyü temsil eden  zaman olarak ortaya çıkan Dewran, belgeselin ismini oluşturuyor.

Müzikal yaklaşımımızın etkisiyle bir sanat formu olarak sinemayı, bir müzik eseri gibi ele alırken, bu belgeseli anlamlı şarkı sözleri olmadan ilerleyen bir müzik parçasına benzetebiliriz. Bu konuda bize ilham olan yine çekimlerini yaptığımız cem semahları oldu. Semahın bir müzik eseri olarak da bir ibadet ya da beden pratiği olarak da belirli bir formu var. Bu form ağırca başlayan, belli bir yerinde ritim değiştiren, belirli yerleri o anın getirisi olan “dem” ile improvize olarak ortaya çıkan bir döngüsellikte ilerler ve yine ritm değiştirerek ya da ağırlaşarak, bazen dua ile kapanır. Belgeselin kurgusunda kullandığımız iskeleti semahın formuna öykünerek oluşturuyoruz. Böylece belgeselde oldukça önemli bir yer tutacağını düşündüğümüz estetik görseller, önemli bir kısmını oluşturan müzik, doğa sesleri ve belirli ritüellerden alınan ve görüntülere uygun bazı ses kayıtları ile tamamlanacak şekilde bir ahenk oluşturacak. Görüntü yönetmeni olarak kendisi aynı zamanda bir müzisyen olan ve yıllarını “bilgelik taşıyıcısı” olarak gördüğü kabilelerin ve şamanların seremonilerini kayıt altına almakla geçiren Holden Davies, belgeselin önemli bir taşıyıcısı. Böylece referans edindiğimiz projeler olan Samsara, Baraka, Home, Küller ve Karlar gibi belgeseller bu projenin görüntü yönetmenliği kısmına yaklaşımımız ve bir belgesel yönetmeninden ziyade estetik odaklı sanat insanları olarak anlatmak istediğimizi sözden ziyade formu ve estetiği ön plana çıkartan bir anlatımı destekleyici nitelikte. Bir diğer isim bu projenin en az görüntü kadar önem tutan kısmını taşıyan ses kayıtlarını ve yönetimini yapan Walker Barnard, Grammy ödüllü tecrübeli sesçi özellikle doğa seslerine duyarlı ve çok önem verdiğimiz müzik kayıtları konusunda da titiz bir iş çıkarttı. Bir araya gelen tüm bu parçaların ve aldığımız kayıtlar ile ortaya çıkaracağımız bu işin, tüm bu hikayeden çıkan özün, coğrafyadan, insanlardan, kültürden bize kalan o evrensel hissiyatın aktarılmasını sağlayacağına inanıyorum. 

Şafak Uyanık – Yönetmen / Müzik Yönetmeni

“Dewran” ekibi ile film çekildikten sonra, kurgu başlamadan hemen önce bir araya geldik. Projeye dahil olup mümkün olan en iyi yollardan ilerleyebilmesini sağlamak için beni motive eden en temel unsur ekibin filmin içeriğindeki kültürlere, doğaya ve insana yaklaşımının akademik olduğu kadar hassas, derinlikli ve yalın olması oldu. Bir ilk film projesi olmasına rağmen, çekirdek Kanto Films ekibinin (Şafak/Yönetmen, Öktem/Yönetmen, Ali/Proje Koordinatörü) konuyla sahip oldukları kişisel bağların yanı sıra, bunu hayatlarındaki diğer ilgileri, becerileri ve meslekleriyle harmanlayarak; işinin ehli insanların desteğini ve varlığını da yolculuklarına katarak titizlikle çalışılmış bir yapım süreci geçirmiş olmalarını çok değerli buluyorum. Hala da bu şekilde, kuvvetli iş birlikleriyle adım adım ilerlemeye devam ediyorlar, ediyoruz. 

Çeşitlilik (diversity), kapsayıcılık (inclusivity) ve işbirliği (collaboration) filmin hem içeriğinin hem de yapım ve yapım sonrası sürecinin temel yaklaşımlarından. İçerik anlamında çeşitlilik ve kapsayıcılık; Anadolu’da yaşamış, yaşamaya devam eden belki binlerce kültürden biri olarak Aleviliğin (elbette kendi içinde de pek çok farklı yaşanma şekliyle beraber) karmaşık Türkiye siyasi tarihindeki yeriyle var etmektense kendi ritüelleri, sesleri ve doğaya yaklaşımlarını görünür kılarak üzerine söz söyleme ihtiyacı olmaksızın sade bir kabul ediş. Sessizce bir gün batımını izlemek gibi. Ekip anlamındaysa, ekibin tamamı farklı farklı arka planlara sahip kişilerden oluşuyor (Alevi, Kürt, Türk, Avustralyalı… ya da müzisyenler, akademisyenler, sanatçılar… ) Böylece filme sunulabilen katkılar da çeşitli, katmanlı ve birbirinden besleniyor. Öyle ki, Döngü, sözcüklerden çok müziğin, duyguların evrenselliğine ve doğa ve insan ilişkisiyle örülen kültürün dünden bugüne akışına yaslanan bir belgesel film. Bu yüzden hem yerelde hem de uluslararasında izleyicisine ulaşacağı ve dokunacağı kanaatindeyim.

Hilal Şener – Yapımcı